Yirmi yılı aşkın bir sürede tüm dünyaya yayılan iPod, herkesin müzikle olan ilişkisini değiştirmeyi başardı. Sayısız modelle kullanıcıların hayatında özel bir yeri olduğu yadsınamayan ürün ailesi, 2022 itibarıyla tamamen emekliye ayrılmış durumda. Teknoloji devi Apple, bu pazardaki çoğu müzik çaların üretimini zaten yıllar önce durdurmuştu, ancak bahsedeceğimiz birkaç modelin son kez üretim bandından çıkmasıyla birlikte iPod devri tamamen kapandı. Bu makalemizde Apple’ın müzik çalar macerasına 2001’deki başlangıcından 2022’deki son günlerine kadar ayrıntılı bir bakış atacağız.
Apple, günümüzün mobil teknoloji pazarını bile şekillendirmeyi başaran ilk müzik çalarını 2001’de piyasaya sürdü. Apple’ı neredeyse batmanın eşiğinden kurtaran iPod’un, şirket içindeki diğer projelere olan bakışı da değiştirdiğini söylemek pek yanlış sayılmaz. Bunun örneğini iPhone, iPad gibi mobil ürünlerde ve dolayısıyla marka isminin Apple Computer’dan “Apple” olarak değişmesinde net olarak görüyoruz. Peki bu gelişimin temeli konumundaki iPod modelleri hangi dönemlerden nasıl geçti, dilerseniz başlayalım.
İlk Nesil (The Original) iPod
İlk iPod, 23 Ekim 2001 tarihinde tanıtıldı. Steve Jobs’ın tabiriyle bir kart destesi boyutunda ve 184 gram ağırlığında, beyaz rengin hakim olduğu bu müzik çaların 5 GB depolama alanı vardı. O zamanlar piyasadaki rakiplerinden on kat daha büyük bir hafıza sunan iPod’un pazarlanmasında bu niteliği sıklıkla vurgulanmış, cihazın 1000 şarkıyı bünyesinde barındırabileceği her yerde kendinden söz ettirmişti.
Bir yıldan kısa zamanda tasarlanan ilk iPod’un, çift çekirdekli 90 MHz ARM PortalPlayer işlemci ve az önce söylediğimiz 5 GB Toshiba sabit disk ile kullanıcılara sunulduğunu hatırlıyoruz. Daha sonraki süreçte 2000 şarkılık 10 GB depolama seçeneğiyle de gelen iPod; AAC, MP3 ve WAV gibi ses formatlarını destekliyordu. Cihazın en büyük dezavantajı ise sadece macOS üzerinden eşitlenmesiydi. Bu modele şarkı aktarabilmek amacıyla kullanılan iTunes’un ilk sürümü de 2001’in Ocak ayında macOS 9 için önceden yayınlanmıştı. Yakın geçmişten farklı olarak iTunes’un devasa bir müzik dağıtım platformuna dönüşmesine daha uzun zaman olduğu için kullanıcılar, iPod’larına internetten müzik ediniyorlardı.
İlk iPod’un öne çıkan asıl yanı 10 saatlik pil süresiyle çalışmasıydı. Dönemindeki rakiplerinden bu konuda da üstün olan cihaz, 1 saat şarjla yüzde 80’lik dolum oranına ulaşabiliyordu. Ayrıca, 1000 şarkıyı 10 dakikada iPod’a kopyalamak mümkündü. Steve Jobs, tanıtımda pil dolumu ile veri aktarımındaki bu hızın FireWire (IEEE 1394) isimli bağlantı noktası sayesinde sağlandığını özellikle belirtmişti. USB’ye benzemekle birlikte farklı kullanım alanları olan Apple imzalı FireWire, güç aktarımını ve saniyede 400 Mbit hızla veri transferini destekliyordu. iPod’la bu arabirimin gündeme daha çok geldiğini söyleyebiliriz.
iPod, arayüzde gezinmek için Scroll Wheel olarak anılan hareketli bir tekere ve bu tekerin etrafındaki kontrol tuşlarına sahipti. İlerleyen yıllarda çıkacak olan iPod’larda ise bahsettiğimiz tekerle birlikte dörtlü tuş takımı, kullanım kolaylığı için değişimlere uğrayacak ki buna makalenin devamında tekrardan değineceğiz. Diğer yandan, Apple’ın müzik alanına yönelik bu ilk girişimi, Classic olarak bilinen tasarım çizgisini de ortaya çıkardı. Yani tekeri bulunan ve bu modele benzeyen bazı iPod’lar ileride Classic olarak sınıflandırılacaktı.
Apple’ın pazarlama konusunda da başarı yakaladığını söylemek mümkün. Zira ilk nesil iPod’un reklamları, cihazın kendisi kadar şarkıları tanıtmasıyla da çok ilgi çekmişti. Bahsettiğimiz reklamlarda iPod’larıyla dans eden siyah insan silüetlerine dönemin popüler şarkıları eşlik ediyordu. iPod, bu tanıtımla birlikte tamamen ikonik bir hal almıştı.
2. Nesil iPod
2. nesil iPod, önceki modelin büyük başarısından kısa bir süre sonra, 2002 Temmuz’unda raflarda yerini aldı. Tasarımından ziyade kullanım deneyimine yönelik küçük iyileştirmelerle gelen yeni cihazın, ağabeyine kıyasla daha iyi notlar aldığını söyleyebiliriz. Windows desteği, iki kat artırılan depolama kapasitesi (20 GB, 4000 şarkı) ve ilk iPod’da yer alan hareketli Scroll Wheel yerine dokunmaya duyarlı Touch Wheel gibi yenilikler, bu modelde özellikle göze çarpıyordu. İlk jenerasyondaki çift çekirdekli 90 MHz PortalPlayer işlemci de yeni iPod’a aynı şekilde konumlandırılmıştı. Pil ömrü ise yine 10 saatti.
Cihazın arka tarafı geçen seneki modelle hemen hemen aynı. Tasarım konusundaki iki farktan biri, 2. neslin ön kısmı yuvarlanmış köşelere sahipti. Diğer fark ise yeni cihazdaki FireWire bağlantı noktasında bir koruma kapakçığı bulunuyordu. Ayrıca, 2. nesil iPod’la ilk defa kullanılan dokunmaya duyarlı sabit teker, fiziksel olarak dönen Scroll Wheel’e göre çok daha kullanışlıydı. Bu durum, gelecekteki modellerde dokunmatik kontrole geçileceğinin sinyaliydi.
Yeni nesil ilk çıktığı zamanlarda Madonna, Tony Hawk ve Beck gibi sanatçıların imzalarını taşıyan tasarım seçenekleri de sunuyordu. İsteyenler 50 dolarlık ekstra ücretle imzalardan birini kasanın arkasına baskı yaptırabiliyordu. Apple’ın pazarlamada kullandığı bu yöntem, kısa sürede meyvesini vererek insanların iPod’a ilgi duymasını sağladı. İlerleyen senelerde de böyle kampanyalar devam edecekti.
İlk iPod’daki macOS bağımlılığı Apple’ı eleştiri yağmuruna tuttuğundan olacak ki 2. nesille birlikte Windows desteği sunuldu. iTunes’un Windows sürümü çıkana kadar Musicmatch Jukebox ismindeki üçüncü parti bir yazılımla kullanıcılar, yeni iPod’larına kolayca şarkı aktarabilecekti. Bundan önce, ilk nesil iPod’u Windows’la kullanmanın tam bir zulüm olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Zira Windows üzerinden sadece deneyimli kullanıcılar bazı geçici yöntemlerle ilk iPod’a şarkı yükleyebiliyordu. Daha sonra ilk model de yenilenerek Windows’u desteklemeye başladı.
3. Nesil iPod
2003’te piyasaya sürülen 3. nesil iPod, serinin yıldızı olarak, köklü değişimlerle görücüye çıktı. Apple’ın tasarımında tamamen değişikliğe gittiği yeni jenerasyon, geçmiş modellere nazaran çok daha zarifti. Kasa olarak incelmekle beraber, kenarları da tamamen oval hale getirilen bu cihaz, taşınabilirlik konusunda neredeyse rakipsizdi. Geçen seneki iPod’la veda ettiğimiz Scroll Wheel’ın dokunmatik hali olan Touch Wheel, 3. nesilde de kullanıcılardan olumlu yorumlar almıştı. Dokunmatik ve dolayısıyla sabit tekerle arayüzde gezinmek elbette daha pratikti. Cihazın kullanım şeklinde yapılan başka bir değişiklik ise önceden tekerleğin çevresinde olan ileri/geri, oynat/duraklat ve menü tuşları sırasıyla ekranın altına taşınmıştı.
3. nesil iPod’un diğer bir yeniliği de bağlantı noktasıyla alakalı. Apple, iPod için Dock ismiyle anılan bir yerleştirme aparatı tasarlamıştı. Bu, müzik çaları bilgisayarlara ve uyumlu ses aksesuarlarına bağlamayı kolaylaştıracaktı. iPod’daki bağlantı noktası da aparata uyumlu 30 pinli Dock Connecter ile yenilendi. Kullanıcılar, ister Dock’la ister bağlantı kablosuyla cihazını şarj ve senkronize edebiliyordu. Kutudan çıkan kablonun bir ucu Dock Connecter iken öteki ucu ise tahmin edebileceğiniz üzere FireWire’dı. Apple, bu dönemde Windows kullanıcılarını göz ardı edemediği için aynı kablonun FireWire + USB 2.0 halini de ekstradan satışa çıkarmıştı. USB 2.0 güç aktarımına yetersiz kaldığından şarj söz konusuyken FireWire’ı kullanmanın zorunlu olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Donanım tarafında diğer modellerle 3. nesil arasında iki fark vardı. Bunlar, depolama ve pil kapasitesiydi. Maksimum 40 GB alanla yaklaşık 10.000 şarkı alabilen ve tam dolumda 8 saatlik pil ömrü sunan bu cihaz, aslında iyi bir tesadüfe de ev sahipliği yaptı.
iTunes Music Store’un Çıkışı
İki sene boyunca macOS’a özel olan iTunes, sade bir medya oynatıcıdan ibaretti, ta ki 28 Nisan 2003’te iTunes Music Store açılana kadar. Kullanıcıların istediği şarkıları, albüm veya tekil olarak satın almalarını sağlayan bu platformla Apple, müzik dağıtım sektöründe büyük bir başarıya imza atmıştı. Zira albümler 9,99; tekil parçaların fiyatı ise 0,99 dolar olunca Apple’ın kazancı deyim yerindeyse patlama yaptı ve iTunes Store üzerinden ilk dört ayda 10 milyondan fazla şarkı satıldı. Haliyle 40 GB iPod, tam da burada avantajını gösterdi. Kullanıcılar, parçaları kolayca satın alıp, alan sıkıntısı da olmadan iPod’larına aktarabiliyordu.
Bu gelişmelere ek olarak iTunes, 4.1 sürümüyle Windows desteği kazandı ve geniş kitlelere ulaşmaya devam etti. Böylece Apple, geçen seneki iPod’un Windows uyumluluğu için kullanılan Musicmatch Jukebox’la da bağlarını bu şekilde koparmış oldu.
Apple’ın 3. nesil iPod ile yakaladığı ivmeye teknoloji şirketlerinin tepkisiz kalması da beklenemezdi. Konuyla ilgili ilk aksiyonu alan Microsoft; Windows CE’yi özelleştirerek Portable Media Center adında yeni bir işletim sistemi geliştirmiş, bazı üreticilerle anlaşıp bu yazılımı kullanan iPod benzeri ürünlerle Apple’a rakip olmayı hedeflemişti. Dijital eğlence ürünleri tasarlayan Creative şirketi ise Nomad Zen modelleriyle iPod’un canlandırdığı pazarda yer almaya çalışsa da istediği satış rakamlarına ulaşamadan sönüp gitti.
İlk Nesil iPod Mini
Apple, Ocak 2004’e kadar 2 milyondan fazla iPod satarak müzik çalar pazarında dünyanın en iyisi olduğunu kanıtlamıştı. Şirket, bu ivmeyi devam ettirebilmek adına iPod ailesini yeni üyelerle canlı tutmak istedi. İşte bahsedeceğimiz yeni üyelerden biri de iPod Mini.
İlk nesil iPod bile dönemindeki diğer MP3 çalarlara kıyasla çok küçüktü. iPod’ların taşınabilirlik açısından bu avantajı yok sayılamazken, Apple bunları daha da küçültmek istedi. Kısa süren mühendislik çalışmaları sonucunda 20 Şubat 2004’te yeni bir serinin başlangıcı niteliğindeki iPod Mini satışa çıktı. Albenisi, kartvizit boyutunda küçük ve kibar tasarımı olan bu cihaz, 102 gramdı; ilk iPod’un ağırlığının neredeyse yarısı kadar. Eski iMac modelleri gibi iPod Mini de mavi, pembe, gümüş, yeşil ve altın olmak üzere beş farklı renk seçeneğiyle gelmişti. Ayrıca, Apple’ın tasarım konusundaki hünerlerini gösterdiği başka bir yeniliği de vardı: Click Wheel.
En son 3. nesil iPod ile değişen teker bildiğiniz üzere tamamen dokunmatik Touch Wheel’dı. Dörtlü tuş takımı ise ekranın altında bulunuyordu. Apple, iPod’larda sadelik ve kullanım kolaylığı istediğinden ileri/geri, oynat/duraklat ve menü tuşlarını kontrol tekerine dahil etti. Dokunmatik ve dört tarafında tıklanabilir butonlar olan yeni teker; Click Wheel olarak anılmakla beraber, ilk kez iPod Mini’de yer aldı. Şu ana kadar iPod’larda gördüğümüz tüm kontrol şekillerini şu görselle özetleyebiliriz:
Döneminde iPod Mini’yi beğenen büyük bir kitle vardı fakat şık alüminyum tasarımına rağmen, birçok kişi de cihazı bazı açılardan eleştiriyordu. Bunun en büyük nedeni ise maksimum 4 GB depolama alanıydı. 4 GB’lık yeni iPod’un fiyatı 249 dolardı. 50 Dolar daha fazla verip 15 GB 3. nesil iPod almanın daha mantıklı bir seçim olacağını düşünen kullanıcılar, Apple’ı bu fiyatlandırma politikası nedeniyle topa tutmuştu. Yine de güzel tasarımı için iPod Mini’yi tercih edip şarkı kapasitesinden feragat edenlerin sayısı hiç az değildi. Çünkü piyasaya sürüldükten kısa bir zaman sonra stoklarda iPod Mini bulmak imkansızdı.
Tam dolum şarjla 8 saat kullanım süresi vadeden iPod Mini, gücünü maksimum 80 MHz frekansa çıkabilen ARM tabanlı Portal Player işlemciden alıyordu. Bu donanımı, eski nesil iPod’lardaki işlemcinin daha uzun batarya ömrü sunan kırpılmış versiyonu olarak da niteleyebiliriz. Böylece Apple, iPod ailesinde ilk kez Mini modeliyle bir çip değişikliği yaptı. Ayrıca, iPod Mini’de de 30 pinli Dock Connector bağlantı noktası vardı ve bu yuva, şarj dahil olmak üzere FireWire ve USB 2.0 giriş seçenekleriyle uyumluydu.
4. Nesil iPod (iPod Photo)
Kullanıcıların belki de en çok karıştırdığı seri olan 4. nesil iPod’lar anlaşılması zor bir ürün yelpazesine sahipti. Apple’ın çok sayıda farklı planı yeni jenerasyon üzerinde uygulaması sonucu başlayan bu dönem, önemli özelliklerin ana akım iPod’lara kazandırılması olarak da özetlenebilir. Dördüncü seri, iki ana model iki de özel modelle karşımıza çıktı. Tabi bu cihazlar arasında zaman farkı vardı, hepsi aynı anda piyasaya sürülmedi.
Apple’ın 4. nesil iPod olarak 19 Temmuz 2004 tarihinde tanıttığı ilk ana modelde, iPod Mini’den aşina olduğumuz Click Wheel mevcuttu. Geçmişte kullanılan Touch Wheel’ın bu yeni versiyonuyla kontrol tekeri artık evrimini tamamlamış, bir daha değişmeksizin en kullanışlı haline ulaşmıştı.
Dış tasarım açısından incelen 4. nesil iPod, kendi kulvarındaki diğer üç modelden donanım bazında ayrılıyordu. iPod Mini’deki işlemci ve bataryayla gelmesine rağmen bu cihaz, 12 saatlik kullanım süresiyle iyi iş çıkarıyordu. Depolama tarafında 20 GB ve 40 GB olmak üzere iki farklı seçenekle 5000 ila 10.000 şarkıyı tutabilen 4. nesil, ayrıca dinlenebilir kitap formatını da desteklemeye başlamıştı. Apple’ın ilerleyen aylarda pazarlama açısından faydalanacağı sesli kitap özelliği, müzik çalarların sadece şarkılardan ibaret olmadığını gözler önüne serecekti. Bunların haricinde ekran ve kasa boyutu gibi teferruatlar selefleriyle aynıydı.
Apple, 4. nesille iPod’un kutu içeriğini de azaltmaya başladı. Geçen serilerdeki en üst segment iPod’ların kutusunda, ekstradan; Dock aparatı, cihazı uzaktan kontrol etmeyi sağlayan kablolu kumanda ve taşıma çantası vardı. 40 GB yeni iPod’un kutusundan ise sadece Dock, kulaklık, ve FireWire + USB 2.0 bağlantı kablosu çıktı. Apple’ın bu şekilde maliyetleri düşürmek istediği anlaşılıyordu.
iPod Special Edition U2
Az önce 4. nesil iPod’ların çok sayıda ürünü kapsayan bir seri olduğundan bahsetmiştik. İlk ana modelin detaylarına değindik. Şimdi ise 26 Ekim 2004 tarihinde 4. nesil serisine katılan özel iPod’a daha yakından bakalım.
Apple, bundan önceki diğer iPod’ların pazarlanmasında da popüler sanatçılarla iş birliğine gitmiş, hem yeni albümlerin hem de yeni iPod’un tanıtılması konusunda kazan – kazan stratejisini benimsemişti. Şimdiye kadar sadece sanatçıların imzası basılı iPod’larla ortaklığı yürüten Apple, yeni bir adım atarak, müzisyenleri yansıtan farklı iPod’lar üretme kararı aldı. Bunun ilk örneği ise iPod Special Edition U2’ydi.
Kült rock grupları arasında olan U2’nin How to Dismantle an Atomic Bomb isimli yeni albümünün pazarlanması ve bundan Apple’ın da yararlanması için alışılanın dışında bir tasarım çizgisiyle çıkan yeni model, çoğu özelliği bakımından 4. nesil iPod’un aynısıydı. 20 GB ve 30 GB depolama seçenekleriyle piyasaya sürülen U2 iPod’da siyah renkler hakimdi. Click Wheel albüm kapağının renk şemasına uygun olarak kırmızıydı. Arka tarafa ise U2 grubu üyelerinin imzaları ve iPod Special Edition U2 ibaresi lazerle basılmıştı. Ayrıca, gelecekteki iPod’ların da bir süre U2 modeli çıkmaya devam etti.
iPod Photo
U2 iPod’la aynı gün renkli ekranlı iPod da tanıtıldı. 4. nesil iPod’a benziyordu, ancak daha bir büyük ekrana, depolama alanına ve pile sahipti. iPod’un renkli ekrana kavuşması cihaz üzerinden video oynatılabileceği anlamına gelmemekle beraber bu özellik, gelecek seneki iPod’la karşımıza çıkacak. Şimdilik sadece JPEG, BMP, GIF, PNG gibi dosya formatlarını ve iTunes’dan satın alınan şarkıların albüm kapaklarını görüntüleyebilen renkli ekranlı bu iPod, Apple’ın müzik çalar ailesini taşınabilir medya cihazına çevirmesindeki mihenk taşı sayılır.
iPod Photo olarak anılan üründe hala Mini’nin işlemcisi kullanılmaya devam ettiğinden pili 15 saat dayanabiliyordu. Maliyetleri dengede tutmak adına depolama seçenekleri sürekli değişen bu iPod’un en son 20 GB ve 60 GB’lık modelleri piyasadaydı. 28 Haziran 2005’te ise Apple, iPod Photo’yu 4. nesil iPod ismiyle ana ürün hattına dahil etti. Zira bazı istisnalar hariç bundan sonra çıkacak müzik çalarların ekranı renkli olacağından Photo’yu ayrı bir model şeklinde ele almanın pek mantıklı gelmediği aşikar. Haliyle 4. nesil iPod’un yenilenme süreci de böylece tamamlanmıştı.
iPod Harry Potter Collector’s Edition
Apple, 2005 sonuna doğru iPod ailesinin dördüncü üyesine yapılan güncellemenin ardından, Harry Potter temalı 20 GB iPod’u piyasaya sürdü. Teknik özellikler ve tasarım bakımından renkli ekranlı iPod’un aynısı olan ikinci özel sürümün ayırt edilebilir tek yanı arka taraftaki lazer baskı Hogwarts logosuydu. Ayrıca, 4. nesil sesli kitap desteği kazandığından o zamanlardaki tüm Harry Potter kitapları da bu yan ürün (Spin-Off) iPod’a eklenmiş olarak geliyordu. Harry Potter hayranlarının göz bebeği sayılan bu iPod’la Apple, pazarlamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermişti.
İlk Nesil iPod Shuffle
iPod tasarımlarını farklı serilerle değiştirmeye devam eden Apple, 2005 yılını neredeyse bu amaca adadı. Zira 2005’in Ocak ayında raflarda kendine yer bulan iPod Shuffle, teknoloji devinin ürünlerini minimalist hale getirme çabasını yansıtıyordu. Şu ana kadarki ilk ekransız iPod niteliğiyle de anılan Shuffle, bir paket sakızdan bile daha küçüktü. Asıl işlevi müzikleri rastgele ya da sırayla çalmak olan bu cihazın hedef kitlesi bütçesi kısıtlı kullanıcılardı.
512 MB (120 şarkı) ve 1 GB (240 şarkı) depolama seçenekleriyle gelen iPod Shuffle, diğer modellerdeki çalma listesi yönetimi, takvim, alarm gibi özelliklerin çoğundan yoksundu. Click Wheel’ın minyatür hale getirilmiş kontrol düğmeleriyle kullanılan bu müzik çalar, şarj adaptörüne ve bağlantı kablosuna ihtiyaç duymuyordu. USB belleğe benzer tasarımını bu fonksiyonla bir araya getiren Apple, USB üzerinden bağlantı kolaylığı sundu. Diğer taraftan, Shuffle’ın arka kısmında pil seviyesini gösteren ışıklı düğme ile sıra sıra ya da karışık şarkı geçişi yapabilmeyi ve cihazı kapatmayı sağlayan üçlü anahtar yer alıyordu. Bu iPod’un daha rahat taşınabilmesi için boyun kordonuyla birlikte geldiğini de hatırlıyoruz.
Özetle; 12 saatlik pil ömrü, taşınabilir yapısı ve her bütçeye hitap edebilmesine ek olarak, sade bir müzik deneyimi isteyenlere göre iPod Shuffle’ın çok uygun olduğunu söyleyebiliriz.
2. Nesil iPod Mini
İlk neslin bazı açılardan eleştirilmesi üzerine 23 Şubat 2005’te ikinci ve son iPod Mini çıktı. İlk modelle arasında fazla fark bulunmayan yeni iPod Mini sayesinde Apple’ın müzik çalar serüveni sonraki senelerde bambaşka bir boyut kazanacaktı.
Tasarım olarak birkaç küçük değişiklik vardı. Örneğin, 2. jenerasyon iPod Mini’deki Click Wheel’da yer alan butonlar cihazın kasasıyla aynı renge sahipti. İlk nesilde ise bu butonlar kasa rengi fark etmeksizin griydi. Renklerden bahsetmeye devam edersek; ilk iPod Mini’de mavi, pembe, gümüş, yeşil ve altın olmak üzere beş renk alternatifi mevcuttu fakat bunlardan altın pek tercih edilmediği için 2. nesildeki seçenekler arasından çıkarıldı. Geriye kalan pembe, mavi ve yeşil modeller ise çok daha parlak tonlarla göze hitap ediyordu. Öte yandan, asıl işlevsel farklar depolama ve pil süresinde gizliydi.
iPod Mini’nin en çok eleştirilen yönü 4 GB’lık depolama kapasitesiydi. Fiyatına göre düşük sayılan bu alan, 2. nesilde hem 4 GB hem de 6 GB seçenekleriyle yenilendi. Pil ömrünü ise 8 saatten 18 saate yükselten Apple, iPod Mini’yi canlandırsa da bu serinin radikal bir dönüşüme ihtiyacı olduğu barizdi. Mini’nin altında yatan fikir, müzik çalar pazarında domino etkisi yaratacak kadar güçlüyken bundan daha doğru yararlanmak gerekiyordu. Ve bahsettiğimiz amacın sonucunda iPod Nano ortaya çıktı.
İlk Nesil iPod Nano
Apple’ın taşınabilirliğe ve dolayısıyla küçük ürünlere yönelik tutkusunu her yeni iPod’da görmek artık kanıksanmış bir durumdu. Bu noktada Apple, 7 Eylül 2005’te iPod Mini’nin halefi olarak tasarladığı iPod Nano’yu tanıttı. Lansman esnasında Steve Jobs’ın meşhur kot pantolonundaki en küçük cebinden çıkardığı bu yeni cihaz, bir parça gofret kadarlık boyutuyla kendine hayran bırakmıştı. Standart kurşun kalemden bile ince olan iPod Nano, kardeşi konumundaki iPod Mini’den ise yüzde 62 daha küçük olmasına rağmen tam teşekkülü bir müzik çalardı.
Apple, Mini ve daha önceki serilerde kullandığı mekanik sabit disklerden flaş bellek yongalara geçiş yaptı; çünkü iPod kasasında en çok sabit disk yer kaplıyordu. Bu donanım değişikliği sayesinde Nano, 42 gramlık minyatür bir yapıya kavuşarak herkesin ilgisini çekmişti.
Boyutuna bakıp donanımı hakkında yanılgıya düşülmemesi gerektiğini vurgulayan Steve Jobs; iPod Nano’da 500 şarkılık 2 GB ya da 1000 şarkılık 4 GB depolama seçeneği, 1,5 inç renkli ekran, 80 Mhz Portal Player işlemci ve 14 saatlik kullanım süresi sunan batarya bulunduğunun altını çizmişti. Bünyesindeki işletim sisteminde ise saat, kronometre, takvim, fotoğraf kütüphanesi, oyun, ekran kilidi gibi bir müzik çaların sahip olabileceği tüm özellikler vardı. Ayrıca, iPod’larda ana ürün ailesine siyah rengin ilk kez Nano modeliyle geldiğini de belirtmeden geçmeyelim.
Piyasaya sürüldükten kısa bir süre sonra iPod Nano, üretimi durdurulan ağabeyi iPod Mini’den daha başarılı olarak döneminin en çok satan MP3 çaları unvanıyla anıldı. Zira Nano, Apple’a 2005’te bir milyar dolarlık kâr getirdi. Diğer taraftan, bu modelin elbette bazı kusurları oldu. Çıkışından altı yıl sonra Apple, 2005 ve 2006 arasında satılan ilk nesil iPod Nano’daki pilin aşırı ısındığı için patlama riski taşıdığını açıkladı. Bu duyuru sonrasında kullanıcılara ücretsiz değişim hakkı sunulduğunu biliyoruz.
5. Nesil iPod (iPod Video)
2004’ün başından beri ele aldığımız tüm iPod’lar, artık pazarın standardını belirliyordu. Bunun örneğine iPod Shuffle ve Nano’ya benzeyen binlerce müzik çalarda rastlıyoruz. 12 Ekim 2005 tarihinde Apple’ın medya tüketimine farklı bir bakış kazandırdığı yeni iPod modeli, bahsettiğimiz bu kalite ölçütünü bir üst kademeye çıkardı. Geçen seneki cihazla gelen fotoğraf desteğine artık videolar da eşlik etmeye başlayınca iPod, resmen taşınabilir medya oynatıcıya evrilmişti.
Kullanıcıların daha çok “iPod Video” ismiyle andığı 5. nesilde göze çarpan ilk yenilik şüphesiz ekrandı. 320×240 çözünürlüğe sahip 2,5 inç bu ekran, bir müzik çalarda yer alması beklenmeyecek kadar büyüktü. Renkleri canlı ve net olarak göstermesi de video izleme deneyimini iyileştiriyordu. Video desteğine ilk kavuşan iPod olmasına rağmen cihazın bu konuda herhangi bir eksiği yoktu. Özellikle döneminin H.264 ve MPEG-4 gibi popüler formatlarına uyumlu olan 5. nesil, yüksek kaliteli videoları sorunsuz şekilde oynatabiliyordu.
Yeni modeldeki bu özelliğin iTunes’da da bazı değişimler yarattığını söylemek gerek. Zira Apple’ın müzik dağıtım platformu artık filmlere, dizilere ve bazı müzik videolarına da ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Kullanıcılar, istediği içeriği satın alıp yeni iPod’una kolayca aktararak her yerde izleyebilme şansı yakaladı. Medya tüketimini global anlamda hareketlendiren bu durum, Apple’ın kazancını da katlamıştı. Başka bir açıdan, film ve dizi sektörünün dijitale kaymasına Apple’ın dahi katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz.
Steve Jobs’ın “şu ana kadar yaptığımız en iyi müzik çalar” niteliğiyle üzerinde durduğu iPod Video, geçen jenerasyona göre tasarımı ve donanımındaki bariz iyileştirmelerle karşımıza çıktı. iPod Photo’dan yüzde 30 daha inceydi ve yüzde 50 daha geniş depolama alanı vardı. Ayrıca Apple, video izlenebilecek boyutta bir ekran için Click Wheel’ı da küçültmüştü. U2 grubunun imzasını taşıyan özel tasarımlı iPod’dan sonra siyaha olan talep o kadar fazlaydı ki 5. nesilde siyah ve beyaz iki renk seçeneği mevcuttu. Modern yapısı, elde tutarken verdiği hissiyat ve renginin göz alıcı parlaklığı gibi etkenlere ek olarak teknik özellikleri de bu iPod’un albenisini artırıyordu.
İlk tanıtıldığı zamanda 30 GB ve 60 GB’lık iki farklı depolama opsiyonuyla satışa çıkan yeni iPod’un pil kapasitesi de buna göre değişiyordu. 30 GB iPod’daki batarya 14 saat müzik dinleme ve 2 saat video izleme süresini çıkarırken; 60 GB model ise 20 saat müzik ve 3 saat video süresi vadediyordu. Diğer taraftan; 7500 şarkı, 25.000 fotoğraf ve 75 saat video alabilen 30 GB iPod Video’nun müşteri açısından çok karlı olduğunun altını çizmeliyiz. Çünkü Apple, bu yeni ürünün fiyatını önceki nesille aynı tutmuştu. Ayrıca, 60 GB iPod’un; 15.000 şarkı, 25.000 fotoğraf ve 150 saat video olmak üzere bir müzik çalar için devasa boyutlarda medyayı depolayabildiğini de belirtmeden geçmeyelim.
Apple’ın iPod’larda en çok kullandığı 80 Mhz ARM Portal Player yongası 5. nesilde tekrardan bizleri karşılıyor. Güç tasarrufu konusundaki avantajı nedeniyle son kez tercih edilen bu işlemci, düşük performansından dolayı ilerleyen yıllarda yerini başka donanımlara bırakacak.
Geliştirilmiş 5. Nesil iPod (5.5 iPod)
İlk çıkan 5. nesil iPod’un çok beğenilmesiyle satışların yüzde 400 artması sonrasında Apple, bu iPod’un bazı yönlerini iyileştirme kararı aldı. 12 Eylül 2006’da piyasaya sürülen revizyon; ilk modele göre yüzde 60 daha parlak ekran, yüzde 75 daha uzun video oynatma süresi ve maksimum 80 GB’lık daha geniş bir depolama alanı sunuyordu. Yazılımsal anlamda da bazı geliştirmelere sahne olan yeni 5. nesil, parça isimleriyle arama yapmak için Click Wheel uyumlu klavye, listelerde gezinmeyi kolaylaştıran hızlı kaydırma ve parça geçişlerini ardışık hale getiren aralıksız oynatma özelliklerini de kazanmıştı. Öte yandan Apple, Tetris ile Pac-Man gibi kült yapımlar başta olmak üzere, bu cihaz için yedi tane oyun yayınladı.
Var olan 30 GB’a ek yeni 80 GB hafıza, 20.000 parça ve 100 saat video alabiliyordu. Bu değer ayrıca tüm iPod’lar içinde şu ana kadar yakalanan en büyük kapasiteydi. Apple, böylesine önemli bir gelişmeyi sıfırdan tasarladığı yeni kulaklıklarla da taçlandırarak iPod’un ana ürün hattını kısa sürede güncellemiş oldu.
2. Nesil iPod Nano
Bir önceki yıla kıyasla, 2006 döneminin iPod ailesi için fazlasıyla sakin geçtiğini söylemek mümkün, çünkü bu sene yeni tasarımlardan ziyade daha önce çıkmış ürünlerin devamını gördük. Ancak böyle bir duruma rağmen iPod satışları, hızla artarak Apple’ın toplam gelirinin neredeyse yarısını temsil ediyordu. Özellikle Nano serisinin bu başarıda büyük bir payı vardı. Dünyanın en popüler müzik çaları olarak tahtını uzun süredir koruyan Nano’nun da artık yenilenme ve potansiyelinden faydalanma vakti gelmişti.
Apple’ın 12 Eylül 2006’da tanıttığı 2. nesil iPod Nano’nun, bir sene önce üretimi durdurulan Mini’ye çok benzer bir yapısı vardı. Fırçalanmış alüminyum kasa üzerine 5 farklı renk seçeneğiyle gelen bu müzik çalar, geçen nesle kıyasla yüzde 40 daha parlak bir ekran ve iki kat artırılmış pil ömrü gibi avantajlarıyla çok ilgi çekiciydi. Gümüş, mavi, yeşil, pembe, kırmızı (Product RED) ve siyah renkler köşeleri yuvarlanmış alüminyum yüzeyde hoş duruyordu. Boyut olarak incelen yeni Nano, donanım ve yazılım açısından da gelişmişti.
Apple, senelerdir kullanılan Portal Player işlemci, teknik yetersizliğinden ötürü iPod’ların gelişimini kısıtlayınca, Samsung’un ürettiği yeni yongaya geçti. Gelecekte çıkacak tüm iPod Nano’ların da gücünü bu donanımdan alacağını göz önünde bulundurursak, ileriye dönük bir seçim yapıldığı belli. Depolama konusunda ise renklere göre ayrılmış 2, 4 ve 8 GB’lık modeller mevcuttu. 500, 1000 ve 2000 şarkı kapasiteli bu cihazların pilde çalışma süresi de bir hayli artmıştı. İlk nesil Nano 14 saat pil ömrü sunarken; yeni iPod Nano’da bu değer 24 saate ulaşıyordu. Ayrıca iyileştirilmiş 5. nesil iPod ile gördüğümüz Click Wheel destekli klavye, hızlı kaydırma ve aralıksız oynatma gibi işlevsel özellikler, Nano’nun yazılımında da vardı.
Apple’ın taşınabilirliğe verdiği önemi iPod Nano’da görmek olağan bir durumdu. Bu anlayışla şirketin, hareket halinde daha kolay bir kullanım için askılı kulaklık ve üstüne Nano’nun takılabildiği kol bandını da ayrıyeten satışa sunduğunu hatırlıyoruz.
2. Nesil iPod Shuffle
Apple’ın yeni iPod Nano ile aynı gün tanıttığı 2. jenerasyon iPod Shuffle, minik yapısıyla göze çarpıyordu. Dünyanın en küçük MP3 çaları olarak kendisinden söz eden Steve Jobs, kullanıcılardan gelen bildirimlerle bu yeni tasarımı hayata geçirmişti. 2006’ya kadar 10 milyon adet satan ilk Shuffle’ın ilgi çekici yönü ucuz ama kullanışlı olmasıydı. Yeni model ise bu felsefeyi başka bir açıdan devam ettirdi: Giyilebilirlik. 2. nesil iPod Shuffle, Apple imzalı bütün ürünler arasında giyilebilir en iyi cihazdı. Bu modelin kullanıcılar tarafından hızla benimsendiğini gören diğer şirketler de yeni Shuffle’ı kopyalamaktan kendini alamadı. Ama her zamanki gibi taklitlerin aslını yaşattığını söyleyebiliriz.
2. nesil Shuffle ilerleyen zamanlarda çeşitli revizyonlarla yenilenecekti fakat ilk çıkan modelde herhangi bir renk ve depolama seçeneği yoktu. Fırçalanmış alüminyum kasayla çıkan gümüş renkli bu iPod’un sadece 240 şarkılık 1 GB alanı vardı. Küçük boyutuna rağmen ideal sayılan bu kapasiteyi kimse yadırgamadı. Asıl odak noktası giyilebilirliği olan yeni Shuffle, geriye kalan tüm dezavantajlarını bu artısıyla kapatıyordu. 15 gramlık dikdörtgen şeklindeki yekpare kasanın arka kısmında bulunan klipsle Shuffle’ı giysilere tutturmak mümkündü.
İlk iPod Shuffle’ın belki de en sevilmeyen tarafı cihazı kapatma, rastgele ve sırayla parça çalma gibi üç ana işlevin tek bir anahtar tuşla kontrol edilmesiydi. Bu durum, kullanıcıların yanlışlıkla müzik çaları kapatmasına ya da şarkı listesini karıştırmasına neden olunca Apple, yeni Shuffle’da açma/kapatma ile karışık/sıralı çalma işlevlerini iki ayrı butona ayırdı. Küçük tasarımın beraberinde getirdiği başka bir değişiklik de bağlantı şekliydi. Yapısı itibarıyla 2. nesil iPod Shuffle’da USB veya FireWire gibi portlar yoktu, sadece jak girişi mevcuttu. Bu noktada cihazı şarj ve senkronize etmek için kutudan çıkan jak girişli Dock kullanılıyordu.
Antrparantez, günümüzde jak üzerinden sadece ses sinyalinin geçtiği yaygın bir kanı olsa da özellikle iPod Shuffle’ın popüler olduğu dönemlerde bu yuvayla veri aktarıldığına şahitlik etmiştik. Elbette Shuffle gibi sadece çok düşük güç gereksinimli cihazlarda bunun olabileceğini belirtelim. Konuyla alakalı daha detaylı bilgi için buradaki Reddit gönderisini inceleyebilirsiniz.
Düşük frekanslı Samsung çip sayesinde 12 saat pil süresi sunan 2. Nesil iPod Shuffle’ın ilerleyen yıllarda çok sayıda renkli modeli çıktı. Piyasada en son gümüş, mavi, yeşil, turuncu, kırmızı ve pembe modellerini gördüğümüz yeni cihazlardan sonra Apple, yoğun istek üzerine 2008’te 2. Nesil iPod Shuffle’ın 480 şarkılık 2 GB versiyonunu da piyasaya sürerek olumlu geri dönüşler almıştı.
iPod Classic (6. Nesil iPod)
Apple’ın müzik çalar sektörüne girişindeki ilk cihazdan 2007’ye kadar yenilenen ana ürün serisi, nesil veya kullanıcıların taktığı isimlerle ifade ediliyordu. Örneğin, 4. jenerasyon iPod’un aynı zamanda iPod Photo olarak anıldığını söylemiştik. Bu durumda ortaya çıkan karmaşayı çözmek için Apple, 6. neslin piyasaya sürülmesiyle birlikte geleneksel iPod’ları “Classic” adıyla ayrı bir şekilde sınıflandırdı.
5 Eylül 2007 tarihinde tanıtılan 6. nesil, Classic etiketine ek olarak yeni tasarımı, arayüzü ve teknik detaylarıyla iPod’u iPod yapan önemli ilkeleri güzel bir şekilde yansıtıyordu. Göze çarpan ilk farklılık ise en son 5. nesilde kullanılan plastik ön yüzeyin yerini çizilmeye dayanıklı mat alüminyuma bırakmasıydı. Ayrıca, paslanmaz çelik ince kasaya geçişin cihaza üst düzey hava kattığı da aşikar. Günümüzde bile modern görünen tasarımıyla Classic’in iPod’lar arasındaki yeri hep farklı kalacaktı, zira kendisi bu serinin en gelişmiş ve son ürünüydü. Durum böyle olunca Apple, 6. nesli teknik anlamda seleflerinden çok daha iyi bir konuma getirerek söz konusu dönemi unutulmaz kılmak istedi.
Gümüş ile siyah iki farklı renk seçeneği bulunan Classic’teki asıl büyük gelişim depolama boyutu ve pil süresinde kaydedilmişti. 20.000 adet şarkı alabilen 80 GB model, 30 saatlik pil ömrü sundu. 160 GB alana sahip model ise 40.000 şarkıyı barındırabilmekle beraber, 40 saat pilde çalışabiliyordu. Diğer taraftan, iPod Classic ile yüzlerce saate tekabül eden büyük boyutlu videoları depolayabilmenin yanında, tam dolum şarjla 5 – 7 saat arasında bu içerikleri izlemek de pek ala mümkündü. Buna ek olarak cihazın yazılımında da bazı yeniliklerle karşılaştık.
iPod’un şu ana kadar hiç değişmeyen ana menüsü Classic’le beraber ortadan ikiye bölünmüştü. Sol tarafta bildiğimiz ana menü; sağ tarafta ise cihazdaki tüm içeriklerden görsellerin sıralandığı slayt gösterisi vardı. Sadece bu değil, müzik kitaplığını animasyonlu bir şekilde albüm kapaklarıyla gezmeyi sağlayan Cover Flow özelliği de iPod’ların varsayılan arayüzü haline gelmişti. İlk iPhone ile karşımıza çıkan Cover Flow’un çok kısa sürede benimsendiğinin altını çizelim.
İşlemci ve ekranında bir değişim olmayan iPod Classic, ilerleyen yıllarda revize edildi. 2008 yılında, önceki modellerden daha ince olan 120 GB’lık 6. nesil piyasaya sürüldü. 2009’da ise 120 GB versiyonla aynı inceliğe sahip 160 GB modelin çıkışından sonra seri bu şekilde sonlandı.
3. Nesil iPod Nano
Apple, müzik çalar ailesi üzerindeki ilgiyi canlı tutmak için ilk iPod Mini’den beri farklı kullanım deneyimlerine odaklanan modeller tasarlama hedefine artık tamamen odaklanmıştı. Sektördeki bazı şirketler ise, bu konuda Apple’dan ayrılarak, sadece en çok satan ürünlerini kopyalayıp her sene yeni etiketiyle piyasaya sürdüler. Tabii ki bu iş modeli büyük bir hezimetle sonuçlandı. En sonunda herkesçe anlaşılmıştı ki ürün çeşitliliği, medya oynatıcıların satışlarıyla doğru orantılıydı.
Apple cephesinde bahsettiğimiz çeşitlilik hamlesinin başrolü şüphesiz Nano’ydu. İlk iki nesilde Mini devrini yaşatan serinin yönü, bu cihazla tamamen değişti. Yeni iPod Nano’yu kısaca özetlemek gerekirse; iPod Classic’in minyatürize edilmiş hali demek açıkçası çok doğru olur. 3. nesil Nano’nun sunumu esnasında Steve Jobs, kullanıcıların yeni bir Nano’dan neler istediğini sıralayıp ardından bunları birebir karşılayan cihazı cebinden çıkarması şok etkisi yaratmıştı. İlk kez videoları destekleyen, büyük bir ekranı olan ve CoverFlow arayüzlü gelişmiş bir yazılımla sunulan 3. nesil Nano; tasarımıyla da dikkat çekmişti. Tahmin edilenden çok daha ince metal kasanın kendine has, ağır bir dokusu vardı. Ayrıca yeni ürünün minimalist dizayn ilkesine uyması ama özellikleri bakımından da eksiksiz olması için Apple, ekranı genişletip Click Wheel’i küçültme yoluna gitmişti.
Taşınabilir fakat bazı niteliklerinden de feragat edilmeyecek bir medya oynatıcı tasarlama çalışmalarını Nano serisiyle sürdüren Apple’ın 3. jenerasyona kazandırdığı 320×240 çözünürlükteki 2 inç ekran; cihazın teknik özellikleri arasında önemli bir yenilikti. Sadece iPod’larda değil, o zamana kadar çıkan tüm Apple ürünler arasında en yüksek piksel yoğunluğuna sahip ekran, 3. nesilde vardı: 204 ppi. Bu değer sayesinde boyut olarak Classic’ten küçük olan panelin görüntü kalitesi aynı modele kıyasla üst seviyedeydi. 4 GB ve 8 GB iki modelle satışa çıkan yeni iPod Nano’da gümüş, turkuaz, nane yeşili, siyah ve kırmızı renk seçenekleri mevcuttu. Video desteğiyle anılan Nano’nun pil süresi ise geçen seneki modele göre çok değişmemişti: 4 saat şarkı ve 5 saat video oynatabiliyordu.
Donanımından çok yazılımıyla öne çıkan 3. nesil iPod Nano, Classic’te gördüğümüz slayt gösterisine sahip ana menü ve şarkı seçimini daha estetik hale getiren Cover Flow gibi arayüz özelliklerini eksiksiz bir şekilde aldı. Ayrıca yoğun talep üzerine Nano, en sonunda oyun desteğine kavuşmuştu. Cihazla birlikte gelen üç oyuna ek olarak iTunes üzerinden Electronic Arts’ın geliştirdiği başka oyunları da satın alabiliyordunuz.
İlk Nesil iPod Touch
Apple’ın akıllı telefon sektöründeki atılımından sonra doğan iPod Touch, müzik çalarla başlayan ve sonrasında taşınabilir medya oynatıcı olarak devam eden macerayı bambaşka bir noktaya taşıdı.
Steve Jobs’ın 2,5 senedir beklediğim gün dediği Macworld San Francisco Ocak 2007 etkinliğinde ilk iPhone tanıtıldı. Sunum esnasında seyircilere devrim niteliğinde dokunmatik ekranlı iPod’dan, yeni bir cep telefonundan ve internete erişim cihazındanakı bahsedeceğini söyleyen Jobs, aslında bunların tek bir ürün olduğunu açıklayarak, telefon kavramını yeniden icat edeceğini duyurmuştu.
iPod’un sunduğu tüm özelliklerin, dokunmatik bir kullanım çatısı altında cep telefonu ve internet bağlantısıyla buluşması müthişti. Öte yandan akıllara gelen ilk soru ise böylesine bir işlevselliğin iPod satışlarını nasıl etkileyeceğiydi. Çünkü yanında iPod ve cep telefonu taşıyan kullanıcılar, her ikisini de birleştirecek bir mobil cihaz için müzik çalardan vazgeçebilirlerdi. 2007 yılına kadar 88 milyon satmış ürün ailesini iPhone yüzünden baltalamamak için Apple, 14 Eylül 2007 tarihinde iPod’u iPhone’la aynı zirveye çıkararak Touch modelini piyasaya sürdü.
Apple, herkesin iPhone’a ihtiyaç duymadığını veya bütçesinin elvermeyeceğini biliyordu; fakat çoğu kullanıcının iPhone’lardaki bazı özellikleri deneyimlemek isteyeceği barizdi. Ayrıca yeni akıllı telefondan dolayı iPod’lara olan talebin de azalmaması gerekiyordu; çünkü iPod satışları şirket gelirlerinin bel kemiğini oluşturuyordu. Bu noktada iPhone’un eğlenceye ve medya tüketimine yönelik olarak özelleştirilmesi hem üretim maliyetini azaltacak, hem de iPod markasının canına can katacaktı.
Birkaç küçük değişiklik haricinde tamamen iPhone temelinde tasarlanan iPod Touch, her zamanki gibi ince tutulmuş bir medya oynatıcıydı. 480 x 320 çözünürlüğünde 3,5 inç Multi Touch dokunmatik ekranla gelen modelin arka tarafında iPhone’dan farklı olarak fırçalanmış alüminyum yerine paslanmaz çelik malzeme kullanılmıştı. Cihazın sol üst köşesinde Wi-Fi anteninin bulunduğu siyah kısım yer alırken; 30 pinlik Dock Connector ve jak yuvası alttaydı. Taşınabilir bir medya oynatıcı için ideal boyutlarda olan Touch serisinin ilk üyesi, iPhone’a göre çok hafif ve kibardı. Görünüş açısından diğer tüm detayların iPhone ile aynı olduğunu söyleyebiliriz.
Kullanıcıların “hatsız iPhone” şekliyle de isimlendirdiği iPod Touch’ın donanımı, bir müzik çalardan hiç beklenmeyecek kadar gelişmişti. Samsung’un ARM tabanlı 418 MHz APL0098 yongasına sahip cihazın, 8 GB ve 16 GB modeli vardı ki talep çok olunca sonradan 32 GB’lık versiyon da çıkmıştı. Sadece 8 mm’lik kalınlığı göz önüne alındığında pil süresi; şaşırtıcı bir biçimde 22 saatken, video izlemede bu değer 5 saat civarındaydı. Öte yandan, iPhone’dan farklı olarak iPod Touch’da hücresel veri bağlantısı, kamera, hoparlör ve GPS bulunmuyordu. Müzik çalar olarak anılan bir cihazda bahsettiğimiz özellikler pek gerekli olmadığından bu durumun hiç yadırganmadığını da belirtelim.
Touch’ın öne çıkan noktası hiç şüphesiz yazılımıydı. Dokunmatik ekranın mükemmel biçimde uyum sağladığı arayüzü kullanmak çok pratik ve zevkli geliyordu. O zamanlar iPhone OS 1 olarak anılan işletim sistemi, iPod Touch için ayrıca özelleştirilmişti. Bu özelleştirmeyle birlikte mobil veriyle alakalı tüm bileşenler iPod Touch’taki yazılımdan kaldırılmış; yenilenen müzik, fotoğraf, video kitaplığı ve CoverFlow özeliği eklenmişti. Bunun yanında cihazda YouTube uygulaması ve Safari web tarayıcısı da yer aldığından internetteki içeriklere ulaşmak oldukça rahattı, tıpkı iPhone’daki gibi.
Apple’ın etkinlik sonlarındaki “One more thing” anlarını bilmeyen yoktur. Bu sefer hem iPod Touch hem de iPhone için farklı bir iTunes’un duyurulmasında faydalanılan sona en iyisini bırakma taktiğinin yine işe yaradığını hatırlıyoruz. Alkışlarla karşılanan iTunes Wi-Fi Music Store ismindeki bu uygulama sayesinde iPod’u veya iPhone’u bilgisayara bağlamadan her parçayı kolaylıkla satın alıp indirmek mümkündü. Yazılım konusundaki bu gelişim, özellikle iPod’ların bilgisayara olan bağımlılığını da azaltacağından çok beğeni toplamıştı.
4. Nesil iPod Nano
9 Eylül 2008’de tanıtılan yeni iPod Nano, temsil ettiği Mini felsefesine geri döndü. Aslında önceki nesillerden bildiğimiz dar ve uzun form faktörünü kullanıcılar, serinin gelişimindeki büyük bir engel olarak görüyordu. Apple’ın bu algıyı kırmak için piyasaya sürdüğü 4. nesil Nano, daha ince ve kavisli kasasına rağmen geçen sene çıkan cihazın tüm özelliklerini taşıyordu. Yeni Nano’nun çıkışı ayrıca Apple’a farklı tasarım biçimlerinde en küçüğün her zaman çok iyi olmayacağını da göstermişti. 3. jenerasyon iPod Nano’yu benimseyenlerin oranı geçmiş modellere göre biraz düşüktü. Zira bu seriyi başarılı kılan etken, bildiğimiz modelleri küçültmek değil; özgün bir şekilde küçük tasarımlı cihazlar ortaya koymaktı. Yeni iPod Nano ise tam bu vizyonun karşılığı gibiydi.
iPod Classic’le aynı çözünürlüğe sahip 2 inç kavisli ekranla dikkat çeken yeni medya oynatıcı, Nano-Chromatic pazarlaması altında 9 farklı renk seçeneğiyle geliyordu; gümüş, siyah, mor, açık mavi, yeşil, sarı, turuncu, kırmızı ve pembe. Küçük tasarımın yine küçük fakat işlevsel ekranla buluşması Nano’yu kullanışlı hale getirmişti. Öte yandan cihaz, 6 mm kalınlıkta olmasına rağmen bünyesinde bazı yeni donanımlara da yer verildi. Bunlar; ivmeölçer sensörü ile video desteğini sağlayan decoder yongası gibi teknik bileşenlerdi.
Depolama konusunda ilerleme devam ederken, Avrupa bölgesine özel 4 GB olmak üzere, 8 GB ve 16 GB modeller mevcuttu. Dikey kasa türünde video desteği alan ilk Nano’daki bazı yenilikler herkesin hoşuna gitmişti. Örneğin, ivmeölçer sensörü sayesinde videoları yatay şekilde izlemek, fotoğrafları görüntülemek ve Cover Flow’dan faydalanmak mümkündü. Buna ek olarak cihazı sallayınca rastgele şarkı çalınması (Shuffle) da çok ilgi çekiciydi. Beklenmedik diğer bir yeni özellik ise ses kayıt desteği. 4. nesil Nano’da dahili mikrofon yoktu ama mikrofona sahip bir kulaklıkla ses kaydı yapabiliyordunuz.
Son olarak bir de Genius özelliğinden bahsedebiliriz. Yeni Nano’yla tanıtılan ve Apple’ın geliştirdiği bir algoritmayı kullanan Genius, seçilen bir şarkıya dayalı otomatik çalma listeleri oluşturuyordu. Kullanıcıların sevdikleri parçalara benzer olanları bulmasını kolaylaştıran bu işlev, iPod’a yeni gelse de rakip müzik çalarlarda uzun zamandır vardı.
Yazılım tarafında da iyileştirmeye giden Apple, 4. neslin yapısına uygun biçimde arayüzü yenilemiş; daha stilize bir görünüm elde etmişti. İyileştirme sadece yazılıma yönelik değildi. Teknoloji devi, şu ana kadar çıkan tüm iPod’lar arasında yeni Nano’nun doğaya ve insana en zararsız model olduğunu özellikle belirtmişti. Zira 4. nesil; bünyesinde arsenik, BFR, cıva, PVC gibi hiçbir madde içermezken; yüksek oranda geri dönüştürülebilecek materyallerle üretildi.
2. Nesil iPod Touch
Yeni iPod Touch, elbette selefine göre geliştirilmiş bir modeldi; fakat bu gelişim tahminlerin dışında birkaç yeniliği de peşinden getirdi.
Apple’ın 4. nesil Nano’yla aynı gün tanıttığı 2. Touch, tasarım açısından tanıdık gelecek şekilde ovaldi. Kasa renginde ise griden gümüşe geçiş yapılmıştı. Kullanıcı istekleri ve iPhone’da yer almasından dolayı cihazın sol tarafına da ses kontrol butonları eklendiğini hatırlıyoruz. İlgi çekici diğer teknik ilaveler ise hoparlör entegresi, özellikle oyunlar için ivmeölçer sensörü ve Bluetooth devresiydi. Bu durumla birlikte bilgisayar alanının öncülerinden Alay Kay’in “Yazılım konusunda gerçekten ciddi olan insanlar kendi donanımlarını yapmalıdır.” sözünün Apple tarafında ana hedef belirlendiğini daha net görüyoruz. Zira şirket, donanım kavramının işletim sistemiyle olan bağını 2. nesil iPod Touch’la da göstermek istemişti.
Steve Jobs’ın “şu ana kadar ki en eğlenceli iPod” olarak nitelediği 2. jenerasyon, iPhone OS 2 ile piyasaya sürüldü. Bu işletim sisteminin odak noktası üçüncü taraf uygulamaları desteklemesiydi. Apple’ın App Store’u eklediği ilk yazılım olan iPhone OS 2 sayesinde kullanıcıların akıllı cihazlarında özgürlüğü tattığını söylesek pek yanlış olmaz. İstenilen herhangi bir uygulamayı veya oyunu kolayca indirebilmek o zamanlar büyük yankı uyandırmıştı. İki ay gibi kısa bir süre içerisinde App Store’dan 100 milyon kez uygulama indirildiğini de göz önüne alırsak bu platformun yeni iPod’da da yer alması, ürün ailesini müzik çalar kavramının ötesine taşıyacaktı: Çok yönlü bir medya oynatıcıdan küçük bir el konsoluna…
Yüzden fazla mobil oyun barındıran App Store’un etkisiyle 2. nesil Touch çok revaçtaydı. İnternet erişimi, müzik, video ve üçüncü taraf uygulama desteğinin iPhone’dan daha uygun fiyata sunulması, kullanıcıların tam da isteyeceği bir gelişme oldu. Bu ilerleyişin donanım tarafına artısı işlemci performansı, depolama ve pil kapasitesinde kendini gösterdi: İlk nesil Touch’daki ARM temelli 418 MHz işlemci 533 MHz frekansa yükseltilerek yeni cihaza dahil edildi. Depolama alanı ise 32 GB’a kadar çıkarken; pil süresi ise 36 saate ulaşıyordu. Touch serisinin iPhone’larla paralel olarak hayatına devam edeceği bu ürünle artık anlaşılmıştı.
3. Nesil iPod Shuffle
Apple’ın taşınabilir teknolojiyi giyilebilirlikle aynı noktada buluşturduğu Shuffle serisi, 2009’un Mart ayında duyurulan üyesiyle tekrardan gündeme geldi. “Sizinle konuşan ilk müzik çalar” ve “dünyanın en küçük müzik çaları” sloganlarıyla herkesin aklında iz bırakan 3. nesil Shuffle, neredeyse bir çakmaktan bile daha küçük boyuttaydı. Kullanışlı yapısıyla bildiğimiz yeni modelin üzerinde sadece cihazı kapatma, oynatma listesini karıştırma ve sıralı oynatma işlevleri arasında geçiş yapmayı sağlayan üç konumlu düğme ile jak yuvası vardı. Günümüzün kablolu kulaklıklarındaki kullanım şeklini kendi zamanına göre bir adım öteye taşıyan Apple, yeni müzik çaların tüm kontrolünü EarPods’a bırakmıştı. Ses yüksekliğini ayarlama, müzik değiştirme ve duraklatma fonksiyonlu tuşları bulunan kulaklıkla 3. nesil Shuffle’ı yönetmek ilginçti; fakat pratikliği de sorgulanmayacak kadar iyiydi.
Gümüş, siyah, mavi, yeşil, pembe renk yelpazesine sahip Shuffle; selefi gibi, cihaza daha kaliteli bir hava katan fırçalanmış alüminyum kasayla satışa çıkmıştı. Arka kısımda yer alan çelik klips, Shuffle’ı taşımayı kolaylaştırıyordu. 2 GB ve 4 GB depolama seçenekleri olan 3. neslin yenilikleri tasarımla sınırlı değildi elbette.
Bu modelin en dikkat çeken yönü şüphesiz sesli okuyucu olarak da bilinen VoiceOver’ı desteklemesiydi. İlk başta görme engelli kullanıcılar için erişebilirlik özelliği olarak pazarlanan VoiceOver, daha sonradan Apple’ın minimal tasarım anlayışını Shuffle üstünde yoğunlaştırmasıyla genele yayıldı. Şarkı, sanatçı ve oynatma listesinin isimlerini Türkçe dahil 20 farklı dilde söyleyen bu özelliğin cihaz kontrolünü kolaylaştırdığını söyleyebiliriz.
3. nesil Shuffle, VoiceOver sayesinde birden fazla oynatma listesini de desteklemeye başlamıştı. Çünkü sistem, listelerin adını söylediği esnada değişiklik yapabilme imkanını da sağlamış oluyordu. Serinin en büyük eksikliğini farklı alandaki bir araçla çözen Apple, özetle; sadeliği nitelik kaybı olmaksızın yeni Shuffle’a güzel şekilde uygulamış, kontrol tuşları olmaksızın eksiksiz bir müzik çalar deneyimi yaşatmayı başarmıştı.
Bazı detaylara değinmemiz gerekirse, 3. nesil iPod Shuffle, yine bir Samsung çip kullanmaktaydı. Çok düşük güç tüketen bu işlemciyle cihaz 10 saatlik bir pil ömrü sundu. Eşitleme ve şarj konusunda ise 3,5mm jak girişini USB’ye çeviren küçük bir kablo mevcuttu.
Küçük boyutu, 2 GB veya 4 GB depolama seçenekleri ve iyi sayılan pil ömrü gibi avantajları yanında 3. neslin tek eleştirilen yönü diğer markaların kulaklıklarıyla uyumlu olmamasıydı, buna Apple’ın eski kulaklıkları dahil. Yeni Shuffle’ı kontrol edebilmek için EarPods’ın kumandasına özel bir denetleyici entegre edildiğinden dolayı başka kulaklıklar desteklenmiyordu. Apple sorunun çözümüne yönelik ekstra bir Dongle tasarlasa da bu girişim, kullanıcılarda pek yankı bulmadı. Minimalizm uğruna kontrol tuşlarından bile vazgeçilen bir müzik çaları Dongle’la kullanmak anlaşılan Apple hariç herkese garip gelmişti.
5. Nesil iPod Nano
Dikey form faktörünün temsilcisi olan iPod Nano, küçük bir yenilenme serüveni sonrası 4. jenerasyonda tekrardan eski haline dönerek herkesin beğenisini topladı. Söz konusu başarıyla birlikte Apple, serinin 100 milyon adet sattığını da duyurmuştu. Bu önemli açıklamayla aynı gün, 9 Eylül 2009’da tanıtılan 5. nesil iPod Nano ise kullanıcıların çok istediği özellikleri iPod ailesine kazandıran önemli modellerin en başında geliyor. Tasarım olarak küçük kardeşine benzese de nitelik açısından fark yaratan bir cihazdı. Gümüş, siyah, mor, mavi, sarı, turuncu, kırmızı, yeşil ve pembe olmak üzere dokuz renk seçeneği sunan Nano, parlaklığıyla dikkatleri üzerinde toplayan fırçalanmış alüminyum kasası özelinde kaliteli bir ürün olduğunu hissettiriyordu.
Steve Jobs, 5. jenerasyonu tanıtırken yeni modeli; taşınabilir video kameralara göre uygun fiyatlı ve kullanışlı bir alternatif olarak nitelemişti. 2009’un sonlarında YouTube’un yükselişe geçmesiyle videolar ve dolayısıyla kamera kavramının, kullanıcılar için önemli bir kriter haline geldiğini tahmin edebilirsiniz. O dönemlerde video paylaşma eğilimini değerlendirmek isteyen teknoloji şirketleri arasında en iyi kamerayı tasarlama yarışı olduğunu da söylemek mümkün. Apple ise bu rekabetten geri kalmamak amacıyla şu ana kadarki en başarılı iPod serisine kamera ilave etme kararı aldı ve kamerası olan ilk iPod bu şekilde doğmuş oldu. Müzik çalardan gelişmiş bir medya oynatıcıya evrilen ürün için yapbozun son parçası kesinlikle kameraydı. Üstelik çektiğiniz videoları iTunes ile eşitledikten sonra tek tıkla paylaşma olanağı sayesinde milyonlarca YouTube kullanıcısının ilgisini yeni Nano’ya çekmek de pek zor olmadı.
Geçen nesille aynı boyutlardaki yeni Nano, küçük kasasında çok daha fazla bileşene ev sahipliği yapıyordu. Bunlar; az önce bahsettiğimiz kamera, FM radyo (iPod’da ilk), mikrofon, hoparlör, dahili adımsayar çipi ve nispeten daha büyük bir ekrandı. Özellikle iPod ailesine ilk kez beşinci model Nano’yla gelen kameranın çok ilgi görmesinin altında; cihazın boyutunu etkilemiyor oluşu, dönemindeki akıllı telefonlardan ve bazı fotoğraf makinelerinden daha kaliteli kayıt yapması, dokuz farklı görsel efekti desteklemesi gibi nedenler yatıyordu. Haliyle böylesine bir yeniliği geçen sene çıkmış bir cihazla yakın fiyata sunmak, YouTube trendini de göz önüne alınca, mantıklı bir stratejiydi. 8 GB ve 16 GB’lık depolama ve bir günlük kullanımı rahatlıkla çıkaran pil kapasitesinde değişiklik yoktu.
Yaklaşık 10 – 15 yıl önce dünya genelinde geniş bir kitlesi olan müzik çalarlar ile dinleyici kesim arasındaki bağı 5. Nesil Nano’nun yeşerttiğini söylesek ne düşünürdünüz? AirTag’in tanıtım filminde eskimiş CD’lerin arasına gizlenen iPod Nano kullanıcıların gözünden kaçmamış, serinin 20. yılına girmesinin de etkisiyle “Acaba yeni bir iPod mu geliyor?” iddiası herkesi heyecanlandırmıştı. Click Wheel’la kontrol edilen ve günümüzün müzik alanındaki yeniliklerine ayak uydurabilecek 20. yıl dönümüne özel bir iPod’a kimse hayır demezdi. Tabii bu düşünce hayal olmaktan öteye geçemedi.
3. Nesil iPod Touch
Apple’ın tek taşla iki kuş vurmasını sağlayan Touch serisi, 2009’un sonunda 20 milyon satış bandını çoktan geçmişti. Özellikle üçüncü taraf uygulama desteği sayesinde yakalanan bu başarı, geniş bir oyun ve uygulama yelpazesi sunduğundan, iPod Touch’ın ömrünü uzatmıştı. 3. nesil Touch ise tam da bu kazanımın üzerine tanıtılan bir cihaz olsa da önceki modelin devamı tarzındaydı; çünkü yenilikten ziyade bazı iyileştirmeler ağırlıkta kalmıştı.
Tasarım olarak 2. jenerasyondan hiçbir farkı bulunmayan yeni Touch’da karşılaştığımız iyileştirmenin teknik tarafta olduğunu söyleyebiliriz. Aynı dönemde çıkan iPhone 3GS’deki işlemci ve RAM boyutu bu iPod’a da aynen yansımıştı. Apple’ın yaptığı tanıtımda altını çizdiği nokta oyunlar, yani işlem gücü ve grafik performansıydı. Samsung’un ürettiği ARM tabanlı yeni çip, Apple’ın mobil işlemde 2009’a kadar kullandığı en güçlü donanımlardan biriydi ve oyunlarda geçmiş modele göre çok iyi bir performans kaydetti. Hatta yeni iPod Touch’ı standart bir medya oynatıcıdan öteye taşıyan bu işlemci, Apple’ın el konsollarıyla rekabet etmesine bile ön ayak olmuş; EA, Ubisoft, Gameloft gibi dev oyun şirketlerinin popüler yapımları iPod Touch için de yayınlanmaya başlamıştı.
32 GB ve 64 GB iki ayrı model seçeneği olan 3. nesil iPod Touch’ın önceki modele kıyasla pil ömründe az sayılabilecek bir kayıp vardı. Çünkü yeni ürün daha hızlı bir işlemciyle çalıştığından dolayı 30 saatlik bir kullanım söz konusuydu. Yazılımda ise iPhone OS 3.1 işletim sistemiyle gelen bu modele sadece VoiceOver özelliği ve yeni EarPods desteği ilave edildi.
3. iPod Touch, kendi klasmanındaki çoğu rakibinden ne kadar önde olsa da geçen seneki cihaza kıyasla sadece küçük dokunuşlarla piyasaya sürüldüğü için kullanıcılardan tepki almıştı. Zamanında yayılan bazı söylentiler Nano’nun değil; yeni Touch’ın kamerayla geleceği yönünde olunca hayal kırıklığı yaşandı fakat bu durum satışlara fazla yansımadı.
4. Nesil iPod Shuffle
Apple’ın tasarladığı en küçük müzik çalar tahtını günümüzde bile koruyan 4. jenerasyon Shuffle, bu seriye dahil olan son iki modelin ortak noktada buluşmuş hali gibiydi. Tahmin edebileceğiniz üzere 2. Shuffle’daki minyatürize edilmiş Click Wheel tarzı kontrol tuşları çok beğenilmişti, keza 3. nesille iPod ailesine dahil edilen sesli kontrol özelliği VoiceOver da kullanıcıların benimsediği yeniliklerdendi. Bu iki ana kontrol fonksiyonunu yeni cihazla bir araya getiren Apple, 2010 yılının Eylül ayında 4. Nesil iPod Shuffle’ı duyurdu.
Serinin en küçük müzik çaları olan yeni Shuffle, kare şeklindeki klipsli alüminyum tasarımıyla 2. nesle çok benziyordu. Ön taraftaki kontrol tuşları kendi boyutuna göre biraz büyütülmüş, daha rahat bir kullanım alanı tasarlanmıştı. VoiceOver sayesinde birden fazla oynatma listesini ve Genius özelliğini destekleyen cihaz, her zamanki gibi sadece jak girişine sahipti. Ayrıca, kutusundan çıkan kulaklıkta kontrol düğmeleri bulunmuyordu fakat yeni Shuffle bu tipteki kulaklıkları da destekledi. Özetle, farklı şekillerle cihazı kontrol edebilme imkanı, kullanıcılar için esneklik sunmuştu.
Apple’ın çok küçük form faktörlü tüketici elektroniği patenti almasına ön ayak olan 4. neslin, sadece 2 GB depolama kapasitesi vardı. Pil